Çocuk ve Ergenlerde Sosyal Fobi

Sosyal fobi, kişinin girdiği ortamlarda bulunan kişiler tarafından olumsuz karşılanacağına dair duyduğu korku ve bu ortamlardan kaçınmasıdır. Sosyal fobi kişinin günlük yaşamdaki ilişkilerini akademik başarılarını, işlevselliğini, yaşam kalitesini etkilemektedir.

NEDENLERİ

Sosyal fobinin hem genetik hem de ruhsal durumlardan kaynaklandığı düşünülmektedir.

Ruhsal Etmenler

Psikanalitik kurama göre sosyal fobinin nedeni anksiyetedir ve sosyal fobi anksiyeteye karşı bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkmaktadır. Benlik ile alt benlik veya benlik ile üst benlik arasında ortaya çıkan çatışma ve bu çatışma sonucu ortaya çıkan kaygı dışarıda başka bir nesneye yönelerek yer değiştirmektedir. Sosyal fobisi olan kişilerin b.dışı olarak başkaları tarafından onaylanma istekleri vardır ve dolayısıyla onaylanmama ihtimalinin olduğu ortamlardan kaçınırlar. Bir yandan ise sosyal fobi yaşayanlar, bağımsızlaştıklarında, yeni bir ortama katıldıklarında ebeveynlerinin sevgisini yitireceğinden korkarlar.

Bilişsel davranışçı kurama göre, sosyal fobi yaşayan kişi hem çevresinde olumlu izlenimler bırakmak ister, hem de bunu yapabilme konusunda bir güvensizlik yaşar. Bu kişilerin olumsuz ara inançları ve gelen olumsuz otomatik düşünceleri vardır. Kalabalığa girdiklerinde yanlış bir şey yapacaklarına ve reddedileceklerine inanırlar. Çekindikleri bir durum karşısında önceki olumsuz deneyimleri tetiklenir ve bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını hissederler. Somatik ve davranışsal belirtiler hissederler ve bunlarda anksiyetelerinin sebebi haline gelir. Kişi bu belirtilerine odaklanarak asıl sorundan kaçınır. Ayrıca olumsuz değerlendirilme yanında olumlu değerlendirilme korkusu da yaşarlar.

Davranışçı kurama göre, eğer kişi bir ortamda olumsuz bir yaşantı deneyimlemişse, doğrudan bir koşullanma yaşar, hatta olumsuzluk yaşayan bir kişiyi gördüğünde dahi bu korku başlayabilir. Bunun yanı sıra sosyal ortamların tehlikeli olduğu bilgisi kişiye bir şekilde hissettirildiğinde bu bile kişinin sosyal korkuya sahip olmasına sebep olur.

Biyolojik Etmenler

Yapılan araştırmalar çocuklardaki sosyal fobi ile ebeveynlerin sosyal fobisi arasında yüksek düzeyde bir ilişki olduğunu göstermiştir. Bunun yanı sıra anne-babalarda ki fazla koruyucu veya reddedici davranışlarla sosyal fobi arasında da güçlü bir ilişki olduğunu görülmüştür. Başka bir araştırma ise genetik geçişin sosyal fobide çok baskın olmadığını göstermiştir. Dolaysıyla üç farklı şekilde sosyal fobi gelişimi etkilenmektedir. Birincisi genetik bir yatkınlık oluşması, ikincisi ebeveynlerin aşırı korumacı ve kaygılı davranışlarından dolayı çocukların sosyal ortamlara girmelerine engel olunması ve üçüncü olarak ta kendi kaygılarının çocukları tarafından modellenmesi şeklinde olmaktadır. Sosyal fobisi olan çocukların davranışsal inhibisyonları vardır ve devamlı kaçınma davranışları gösterirler. Davranışsal inhibisyon, bilinmeyenden korkma, devamlı tedirgin bir durumda olma ve bilinmeyen ortamlardan kaçma özelliği gösteren bir mizaç türüdür. Davranışsal inhibisyon sosyal fobi için bir risk etmenidir.

EPİDEMİYOLOJİ

Sosyal fobi ergenlik döneminde başlamakta, 25 yaşından sonra başladığı ise nadiren görülmüştür. Bu hastalar genellikle belirtilerin çıkmasından 10 yıl sonra tedaviye başvurmuşlardır. Sosyal fobi, kişinin iş, okul yaşamı, karşı cinsel ilişki yaşaması konusunda sorunlar yaratmaktadır. Buna rağmen sadece %20-40’nın tedaviye başvurduğu bilinmektedir. Sosyal fobi kadınlarda daha fazla görülmekle birlikte tedaviye en çok erkekler başvurmaktadır. Ülkemizde yapılan araştırmalarda erkek ergenlerde, kızlara göre sosyal anksiyetenin daha fazla olduğu görülmüştür.

KLİNİK ÖZELLİKLER

DSM-IV’e göre eğer kişinin korktuğu veya kaçtığı durumlar daha yaygın bir toplumsal alanı kapsıyorsa buna yaygın sosyal fobi denir, yaygın olmayan sosyal fobide korku veya kaçınmalar daha kısıtlı alanlarda olmaktadır. Tedavi için başvuranlar daha çok yaygın sosyal anksiyete bozukluğu yaşayanlardır. Yaygın sosyal fobi daha erken yaşlarda başlamakta, yaşam kaliteleri daha düşük olmakta ve prognozları daha kötü olmaktadır. Sosyal fobisi olan insanlar otorite figürlerinden, yeni kişilerle tanışmaktan, toplum içerisinde bulunmaktan, konuşmaktan, sınıfta tahtaya kalkmaktan, sunum yapmaktan kaçınırlar, onlar için bu durumlar korku alanlarıdır. Bu durumlarda kişilerde terleme, kızarma, çarpıntı, titreme, kaslarda gerginlik gibi fizyolojik belirtiler ortaya çıkar. Çocuklarda ise ağlama, donup kalma, bağırma, bir yere gizlenme, konuşamama şeklinde ortaya çıkar. Sosyal fobisi olan çocuklar okulda daha fazla zorlanırlar, arkadaşları daha azdır ve daha kısıtlı ilişkilere sahiptirler.

SOSYAL FOBİ İLE BİRLİKTE GÖRÜLEN DİĞER HASTALIKLAR

Sosyal fobi ile birlikte en sık görülen hastalıklar anksiyete bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu, karşıt gelme bozukluğu ve madde kullanım bozukluğudur. Sosyal fobisi olan kişilerin %51.7’sinin Eksen I ve %67,8’nin ise Eksen II tanısına sahip olduğu belirtilmiştir.

Yapılan araştırmalar sosyal fobi ile depresyon arasında anlamlı bir ilişkinin olduğunu saptamıştır. Sosyal fobinin artmasıyla depresyonun da doğru orantılı bir şekilde arttığı görülmüştür. Diğer araştırmalar ise ülkemizde sosyal fobisi olanların daha küçük yaşta sigara içmeye başladıklarını tespit etmiştir.

Sosyal fobisi olanların bir kısmının beden dismorfik bozukluğu olduğu ve beden dismorfik bozukluğu olanların da belli bir kısmının sosyal fobisi olduğu araştırmalarla saptanmıştır. Sosyal ortamlardan kaçınma, sık sık aynaya bakma, başkalarıyla sürekli kendini karşılaştırma gibi, kendine odaklanma gibi ortak özellikler her iki bozuklukta da görülmektedir.

AYIRICI TANI

Otizm ile sosyal fobi sıklıkla birbirine karıştırılmaktadır. Otizm spektrum bozukluğu olan çocuklar sosyal becerilerde zorlandıkları için olumsuz değerlendirmelere maruz kalmakta veya reddedilmektedirler ve bu da çocukların sosyal kaygılarını arttırabilmektedir. Bunun yanı sıra sosyal ortamlardan kaçınma ve konuşma zorlukları her iki rahatsızlıkta da görülebilir. Sosyal fobi diğer anksiyete bozuklukları ile de karışır. Belirtiler benzerdir fakat ayırıcı olan kaygı odağının her anksiyete bozukluğunda farklı olmasıdır. Sosyal fobide kaygı odağı kişinin kendisi, panik bozuklukta bedensel belirtiler, ayrılık anksiyetesi bozukluğunda temel bağlanma nesnesinden ayrılma, özgül fobide korku duyulan nesne ve yaygın anksiyete bozukluğunda ise günlük olaylardır. Depresyonda ise sosyal ortamlardan kaygı duymak yerine orada bulunmama isteği ön plandadır. Şizofrenide düşüncelerin aşırı ve gerçek olmadığını kabul etmemek ayırıcı tanıdır.

TEDAVİ

İlaç Dışı Tedavi

Sosyal fobinin tedavisinde en çok bilişsel davranışçı terapi kullanılmaktadır. Burada hedef işe yaramayan düşünce ve olumsuz inançların tespit edilmesi ve bunun yerine olumlu, işlevsel olan inançların belirlenmesi ve değişikliklerin yaratılmasıdır. Sosyal fobide bilişsel davranışçı terapi, psikoeğitim, bilişsel yeniden yapılandırma, sosyal becerileri geliştirme ve maruz bırakma olarak dört aşamada gerçekleşmektedir.

Sosyal fobisi olanların tedaviye başvurma oranları düşüktür, çünkü hekimle karşı karşıya gelmekten korktukları düşünülmektedir ve bu yüzden de internet tabanlı tedavi girişimlerinin, telefon, e-posta üzerinden terapist destekli yardımların sosyal fobi tedavisinde yararları olduğu çalışmalarla gösterilmiştir. Psikodinamik terapi ile bilişsel terapinin etkinlikleri değerlendirildiğinde her ikisinin de etkili olduğu fakat sosyal fobinin davranışçı tedavi ile daha fazla remisyonda kaldığı ve psikodinamik terapinin sosyal fobi tedavisinde en az tercih edilen terapi şekli olduğu ifade edilmiştir.

Farmakolojik Tedavi

Seçici serotonin geri alım inhibitörleri sosyal fobide en çok kullanılan psikofarmakolojik ajanlardır, sosyal fobisi olan kişilerde işlevselliği arttırmaktadır. Yapılan araştırmalar ilaç tedavisi ile daha hızlı sonuçlar alındığını, bilişsel davranışçı terapinin etkisinin daha geç başladığını fakat terapinin etkisinin daha uzun süreli olduğu görülmüştür. Her ikisinin kullanımının tek kullanıma göre üstün olup olmadığı henüz bilinmemektedir.

KORUYUCU ÖNLEMLER

Sosyal fobi kişilerin yaşam şekillerini değiştirmelerine, yaşam kalitelerinin düşmesine sebep olmaktadır. Ekonomik kayıplara yol açabilmektedir, bu nedenle erken tespit edilip ele alınması gereken bir bozukluktur. Koruyucu yöntemler olarak aileler çocuklarını sosyal ilişkiler kurmaları konusunda cesaretlendirmelilerdir, okullarda da akademik başarıların yanı sıra öğrencilerin sosyal gelişimlerine katkı sağlayacak aktiviteler yaptırılmalıdır. Bunun yanı sıra okul çalışanlarının da öğretmenlerin de bilgilendirilmeleri gerekmektedir.

GİDİŞ VE SONLANIM

Sosyal fobi kronik gidişlidir, belirtiler 10 ile 24 yıl arasında sürebilmektedir. Sekiz yıl sonra üçte bir azalabilmektedir. Fluoksetin tedavisi değerlendirildiğinde eğer yaş küçükse, başlangıçta anksiyete az ise ve ailede depresyon ve anksiyete öyküsü yok ise sosyal fobi tedaviye daha iyi yanıt verebilmektedir. Sosyal fobi erken yaşta başladıysa , hastalık şiddeti fazla ise, başka anksiyete bozuklukları ile seyrediyorsa sosyal fobi tedavisi olumsuz etkilenmektedir.

Uzman Klinik Psikolog Sezen Sağlam

 

Kaynak: Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları