Mutsuz giden, zarar görülen bir evlilik neden bitirilemez? Bir insan kocasından, karısından, sevgilisinden neden ayrılamaz? Etrafımızda sıklıkla duyduğumuz, gördüğümüz bir durumdur aslında. Kadın/erkek fiziksel veya duygusal olarak şiddet görüyordur ayrılamıyordur, aldatılıyordur ayrılamıyordur. Aslında başka bir yerlerde, başka hayatların hayallerini kuruyorlardır. Fakat buna rağmen ayrılık fikrini ciddi olarak düşündüklerinde elleri buz kesiyor, kalpleri deli gibi çarpıyor, içlerini tarifsiz bir korku kaplıyordur. Tam da ayrılığı konuşmaya karar vermişken birden ilişkilerinin aslında çokta kötü olmadığını, belki bir şans daha vermek gerektiğini düşünüyorlardır. Aslında ilişkide yaşanacak bir şey, konuşulacak bir konu kalmamıştır. Çiftler aynı ev içerisinde farklı yerlerde oturup, farklı şeylerle uğraşıyor ve birbirlerine öfke duyuyorlardır.
Bir çocuk hayatının ilk 4-5 yılında ebeveynleriyle olan ilişkisinde, korku duyulan, zarar veren davranış biçimlerinin yaşandığı, sevgi ve ilgi eksikliği yaşadığı, temel gereksinimlerinin karşılanmadığı, yoksunluklarla dolu deneyimler yaşadıysa bu durum çocuğun normal bir şekilde gelişimini engelleyecek bir takım bozuklukların ortaya çıkmasına sebep olur. Çünkü erken dönemde olumsuz ilişki deneyimlerinin yaşanması travmatize edici olabilir ve bu da bazı ruhsal bozuklukların ortaya çıkmasına sebep olur. Bu ruhsal bozuklukların ortak noktası çocuğun ebeveynlerine güvenli olmayan bir bağlanma geliştirmiş olması ve bunun sonucunda da ortaya çıkan terk edilme korkusudur.
Ebeveynler çocuklarıyla güven verici bir temel üzerine ilişkilerini oturtamazlarsa ve çocuklarının gereksinimlerini gideremezlerse bu çocuk için endişe verici ve güvenli olmayan bir bağlanmanın oluşmasına sebep olur. Güvenli olmayan bu bağlanmada, kişinin yetişkinlikte yaşayacağı ayrılma ve terk edilme korkularını yaşamalarına sebebiyet verir. Bir çocuğun yaşantısının ve davranışlarının normal gelişim çizgisi şu şekilde olmalıdır. Ebeveynle kurulan güvenli bir bağlanma ve bu bağlanmanın adım adım çözülerek çocuğun yavaş yavaş bireyleşmesi ve bağımsızlığa yavaş yavaş erişilmesi doğrultusunda olmalıdır.
Güvenli olmayan bir bağlanma sonucunda , kişi erişkinlik hayatında gerçek veya hayali bir ayrılıkla karşılaştığında kaybetme korkusu veya terk edilme dehşeti yaşar. Kişi bayılacakmış gibi olur, kalbi çarpar, nefesi daralır, eli ayağı titrer, ne yaptığını bilemez bir hale gelir. Bunun sebebi çocuklukta yaşanan deneyimlerde yatar. Kişinin daha ilk yıllarıyla ilgili anıları yoktur. Çocuğun o zaman hissettiklerini söze dökme gibi bir becerisi henüz gelişmemiştir. Bu nedenle çocukların o zamanlar yaşadığı terk edilme korkuları belleklerine duygu olarak depolanır. Erişkinlik hayatında bir olayla karşılaştıklarında, belleklerine depolanan bu duyguları anımsar ama bunların neden kaynaklandığına dair somut bir şey hatırlayamazlar. Erişkin hayatında yaşadıkları olay sadece o zaman depolanmış olan dehşet ve korku duygularının ortaya çıkmasına neden olur, fakat buna sebep olan geçmişteki olayın ne olduğunu anlayamazlar. Bu yüzden birliktelik yaşadıkları kişiden ayrılma olasılığının her ortaya çıktığı an, eskiye dair yaşadıkları travmayla ilgili duygularını canlandırır ve dolayısıyla kaybetme korkusu, terk edilme paniği, aciziyet duygusu, çaresizlik gibi duyguları abartılı bir şekilde yaşamasına sebebiyet verir. Kişi bu duyguların tekrar ortaya çıkmasından korktuğu için ilişkilerine bitmişte olsa son vermek istemez ve yaşadıkları tüm mutsuzluklara rağmen ilişkilerini sürdürmek için ellerinden gelen her şeyi yapar. Hayatında güvenli olan bir bağlanmayı yaşamamış olan bu bireyler birlikte olduğu kişi ve yaşadığı ilişkiye haddinden fazla değer verirler. Şimdiye kadar yaşayamamış oldukları ve hayalini kurdukları ilişki, bedeli her ne olursa olsun yaşanacaktır. Bunun arkasında ebeveynleriyle yaşanamadan kalan, güvende olma hissinin olmadığı, doyum, takdir, ilgi, şefkat, kabul görme gibi duyguların yaşanamadığı, yakınlık ve sevgi gereksinimlerinin karşılanamadığı bir ilişki yatıyordur. Bunları yaşayamamış olan birey, erişkinlik hayatında birlikte olduğu sevgili veya eşe haddinden fazla değer verecek ve ne olursa olsun, mutsuz bir ilişkiden dahi kopmak istemeyecektir. Çünkü bu kişiler için ayrılık demek en önemli tatmin kaynağının ortadan kalkması demektir.
Bunun yanı sıra çocuğuna kendini ifade etme olanağı tanımayan, kendisinden ayrılıp birey olma izni vermeyen, aslında çok seven fakat sevgisiyle çocuğun soluk almasına izin vermeyecek kadar çocuğu boğan, kendisinin karşılanmamış gereksinimlerini karşılayacak kişi olarak çocuğunu gören bir ebeveyn-çocuk ilişkisinin yaşanması ve çocuğunda güven duygusunun gelişmesine izin verilmemesi de kişide kendi olmaktan korktuğu, sığındığı limandan ne olursa olsun bilinmezliğe açılmak istemeyecek bağımlı bir kişilik yapısına sebebiyet verecektir. Bu yapıya sahip olan bireylerde birlikte oldukları ilişki içerisinden, kendilerini emniyette hissettikleri için başka bir limana her ne olursa olsun açılmak istemeyeceklerdir.
Ergenlik döneminde çocukların en büyük ihtiyacı aileden uzaklaşmak ve kendi kimliğinin sınırlarını çizmeye çalışmaktır. Ama bu durum bizim toplumumuzda kabul edilebilecek bir durum değildir. Aile böyle bir durumla karşılaştığında, bu durumu makul karşılamak yerine nerede bir hata yaptığını sorgulamaya başlamaktadır. Bu da bağımlı bir kişiliğin adımlarındandır.
Bazı aileler içinse dış dünya tehlikelidir. Birlikte iç içe yaşamak, her şeyi kendi aralarında kurdukları bir dünya üzerinde halletmeye çalışmak onlar için güvenlidir. Fakat bilmezler ki bu durum yetiştirdikleri çocuğu dış dünyaya karşı güvensiz kılacak ve bu çocuğun yetişkinlik hayatında ailesine patolojik bir bağımlılık geliştirmesine sebep olacaktır.
Bunun yanı sıra bir başka yaşam ise, anne-baba sevgi üzerine kurulu bir ilişki yaşamıyordur veya baba kendi dünyasını dışarıda kurmuştur veya baba eşinin hayatından zamansızca çekip gitmiştir. Bu durumda anne evin içinde çocuklarıyla kalmıştır ve kendi yalnızlığını, gereksinimlerini çocuklarıyla karşılamaya çalışmaktadır, özelliklede erkek çocuğuyla. Anne oğlunu kocasının yerine ikame edecek, tüm sorunlarını onunla konuşacak, kahvaltısını onunla edecek, akşam yemeğini onunla yiyecek, eşiyle ilgili sıkıntıları unutup oğluyla paylaşacaktır. Çocukları büyüdükçe endişeleri artacak ve özellikle oğlunun hayatına kızların girmesine çok ta hoşnut olmayacaktır.
Tüm bu yazılanları düşünürsek böyle geçmişleri olan bireylerin ne kadar mutsuz olurlarsa olsunlar ilişkilerini bitirebilmeleri çok zordur. Çünkü çocukluktan beri yaşadıkları bütün olumsuz yaşantıları kişinin adım adım peşindedir. Güvenli olmayan bağlanma yaşamış bireyler, bu yaşanamamış veya eksik kalmış ilişkinin hayalini ve özlemini kurdukları için, mutsuz ilişkilerinden ayrılamazlarken, ebeveynleriyle bağımlı ve içi içe ilişkiler yaşamış olan bireyler de, kendilerini güvensiz ve tedirgin hissettikleri, ayrışmalarına müsaade edilmediği için ve dolayısıyla yalnız kalmaktan korktukları için ne olursa olsun mutsuz oldukları bir ilişkiden kopamazlar tıpkı anne-babalarından ayrılamadıkları gibi…
Uzman Klinik Psikolog