Evlilik aile yaşantıları ve kültürleri farklı olan iki insanın aynı mekanı, aynı zamanı paylaşmaya başlamasıyla oluşan bir partner ilişkisidir. Sağlıklı ve mutlu bir evlilikte olması gereken 4 temel şey; SAYGI-SEVGİ-GÜVEN-BAĞLILIKTIR. Bu duyguların eksilmesiyle veya yara almasıyla birlikte evlilik kurumunda anlaşmazlıklar, çatışmalar ve iletişim problemleri çıkabilmektedir. Bu da evliliklerin sarsılmasına ve boşanmalara sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla evliliklerin bozulmasına, evlilikte sorunlar yaşanmasına sadece çocuğun doğumu sebebiyet vermez, çocuğun olmasıyla bozulan evliliklerde, zaten ters giden şeyler vardır, bununla birlikte çocuğun doğumu ile yaşanan değişimlere ayak uyduramamak aslında evlilikleri çıkmaza sürükler.
Evli çiftlerin çocuk sahibi olmasıyla yaşayacakları, duygusal tatmin ve güzellikler tartışılmayacak kadar çoktur, belki de hayatın en muhteşem yaşantılarından biridir. Bir yandan da yeni bir bireyin aileye katılması, evli çiftlerin hayatına öyle çok sorumluluk, kaygı, korku, yorgunluk ve karmaşa getirir ki tüm bu değişimlere alışmak ve bunlarla baş etmeyi öğrenmek uzun bir zaman alır. Evlilik yaşantısı da bu değişimlerden nasibini alır. Kimi çift bu değişimleri fark edip bize neler oluyor der, kendilerini ve evliliklerini sorgularlar, kimileri de bir farkındalık yaşayamadan birbirlerinden uzaklaşırlar. Aslında evli çiftlerin hayatı daha hamilelik ile birlikte değişmeye başlar. Hamilelik esnasında anne adayı birçok duygusal ve fiziksel değişim yaşar, her iki eş için de birtakım sıkıntılar ve stresli zamanlar yaşanır. Tüm bunlar eşler arasında iletişim problemlerine sebebiyet verebilir. Bebek doğduktan sonra hem kadın hem de erkek için hayat daha da zorlaşır. Artan ev işleri ve sorumluluklar ile birlikte yoğun, yorucu, stresli günler ve uykusuz geceler başlar. Bunun yanı sıra bebeğin aileye katılmasıyla birlikte, kutlamaya gelenler, bebeğin nasıl bakılacağı ile ilgili bilgilerini paylaşmaya gelenlerle ev dolar taşar ve çiftlerin birbirlerini görmeye sohbet etmeye, hal hatır sormaya vakitleri kalmaz.
Çiftler yaşamlarının, eşlerinin, evliliklerinin önceki hallerine özlem duyabilirler. Bize neler oluyor? Sorgulamaları yapılmaya başlanır.
Bu dönemde normal olarak kadının eşine olan ilgisinde azalmalar olur, bu durumun uzun sürmesi halinde de erkekler eşlerinden ve çocuklarından uzaklaşabilir. Kadının annelik rolünde kaybolması, kadınlığını unutması, evliliğine ve kendisine yeterli özeni gösteremiyor olması evliliklerde geri dönülmez yollara girilmesine sebebiyet verebilir.
Doğumu takip eden ilk iki yıl kritiktir. Bu dönemde karı-koca arasında anlaşmazlıklar ve tartışmalar sıklıkla tekrar edebilir. Önemli olan bu tartışmaların ve bu sıkıntılı sürecin nasıl yönetildiği, tüm olanlarla nasıl başa çıkıldığıdır. Bunlar evliliğin sağlıklı işleyişi ve çocuğun duygusal gelişimi açısından oldukça önemlidir. Çünkü eşlerin evliliklerinden sağladıkları tatmin düzeyi ve buradan duygusal olarak beslenebilmeleri, çocuklarına gösterecekleri sevgi düzeyini de etkiler.
PEKİ NELER YAPILMALIDIR?
Gün içerisinde 15 dakika bile olsa, eşinizle çocuğunuz dışında ki konularda sohbet etmeye çalışın. Unutmayın ki çocukların sağlıklı bir ruhsal gelişimi için bir anneye olduğu kadar, bir babaya ve iyi bir karı-koca ilişkisi görmeye de ihtiyaçları vardır.
Eşinizle çocuğunuzun sorumluluklarını paylaşın, eşinizin de çocuğun bakımında yer almasına özen gösterin. Her şeyi tek başınıza halletmeye, mükemmel anne olmaya çalışmayın. Örn; siz çocuğun altını değiştirirken, babasından da mama yapmasını isteyebilirsiniz. Çocuğunuzu beraber yıkayın, beraber giydirin vs. Anneler gibi babaların da duygusal olarak çocuklarına bağlanabilmeleri için, çocuklarını tanıyabilmeler için, çocuklarıyla vakit geçirmeye ihtiyaçları vardır. Babalara da çocuklarıyla vakit geçirebilmeleri için fırsat verin. Eşinizin çocuk bakımında yapacağı hatalarla ilgili anlayışlı olun.
Bebek doğduktan sonra kadın ve erkek farklı kaygılar içerisinde olur. Birbirinizle yaşadığınız kaygı ve korkuları, hissettiklerinizi açıklıkla paylaşın. Anlaşılmadığınızı düşünmekten ziyade, kendiniz anlatamadığınız ve ifade edemediğinizi düşünün. Eşinizin sizin aklınızı okumasını beklemeyin ve siz de eşinizin aklını okumaya çalışmayın.
Önceden birlikte yapmış olduğunuz alışkanlıklarınıza, aktivitelerinize sahip çıkmaya çalışın. Örneğin, eşinizle yürüyüşe çıkmak, yemek yemek, sinemaya gitmek gibi etkinliklerinizi gerçekten terk etmek zorunda mısınız? Etrafınızda ara sıra çocuğunuza bakabilecek birileri belki bulunabilir.
Bebek sonrasında kadınlar uykusuzluk ve yorgunluk sebebiyle cinsel ilişki için yorgun düşebilirler. Bunun yanı sıra, yaşadıkları fiziksel değişimler yüzünden de cinsel ilişki için isteksizleşebilirler. Bazen kadınlar, anne olduktan sonra, kadınlık ihtiyaçları ve arzuları hissetmenin suçluluğunu yaşarlar. Bu geçmişten gelen öğretilerle ilgili olabilir. Bunun farkında olmak işe yarayabilir. Belki hamilelikte yaşadıkları veya doğum sonrası eşleriyle yaşadıkları bir takım sıkıntılardan ötürü veya eşin artan sorumluluklara yardımcı olmaması dolayısıyla ona karşı yaşadıkları öfkeden ötürü cinsel isteksizlikler yaşayabilirler. Bu sebepleri çeşitlendirmek zor değildir. Ama unutulmamalıdır ki cinsellik evliliğin ana sigortasıdır. Sorun her neyse bulunup, çözülmesi yoluna gidilmelidir.
Çocuğun bakımı ile ilgili yardım almak anneye iyi gelecektir. Aldığınız bu yardım sizin kendinize vakit ayırmanıza olanak tanıyacaktır. Kendinize ayırdığınız bu vakit, sizi mutlu edecek ve bu mutluluk bebeğinize ve evliliğinize daha güzel yatırımlar yapmanızı sağlayacaktır.
Annelik kadınlık şemsiyesi altındadır. Kadın-erkek olmak, anne-baba olmak, karı-koca olmak arasında ki dengeyi iyi kurmak gerekir.
Bir evliliğin sağlıklı gidişatı için eşler arasında düşüncelerin, duyguların, sorumlulukların paylaşılması, çocuklarla ilgili konularda mutabakata varılması çok önemlidir.
BİR DE ŞU PENCEREDEN BAKALIM;
Evliliğin kurulmasından itibaren eşler arasında yaşanmaya başlanan ve çözülemeyen iletişimsizlik, ilgisizlik, yaşamlarındaki önceliklerinde farklılıklar, köken alınan aileler, çocukların yetiştirilmesi ve onlarla kurulan ilişkiler, maddiyat, cinsellik, sosyal çevre, aile içerisinde ki roller gibi, normalde çözümlerinin rahatça bulunabileceği bu sıkıntıların; devamlı gündeme gelmesi, çözümlerinin bir türlü bulunamaması, karı-koca arasında paylaşılamayan, açıklıkla konuşulamayan, derinde var olan sorunlara işaret eder.
Kadın ya da erkek, ilişkisinde onu sıkıntıya sokan yakınlık/uzaklık, güven/güvensizlik, değer/değersizlik, tatmin/tatminsizlik, kontrol etme/kontrol edilme, birliktelik/yalnızlık, yeterli/yetersiz görülme, güçlü/güçsüz hissetme, beğenme/beğenilmeme gibi konuları birbirine açamaz. Bunları açmaktansa eşiyle arasındaki sıkıntılarını, kaygılarını görünen sorunlar üzerinden paylaşır. Bu konular konuşulurken gerçek duyguların üstü örtülür ve “olaylar” konuşulmaya başlanır. Çocuklarda bu olaylardan biridir. Kavgaların asıl altta yatan nedenleri başkayken, kavgalar çocuklar üzerinden yapılır aslında.
Normal şartlarda çocuklarla ilgili konularda zaman zaman anlaşmazlıklar yaşanabilir ve bu durum çok doğaldır. Karı-kocaların sağlıklı ve tatminkâr bir ilişkileri varsa, farklı şekillerde anne/babalık yapacaklarını bilirler; farklılıklara anlayış gösterirler; eşlerine ve eşleri tarafından uygulanan anne-babalığa saygı duyarlar. Çocuğun iyiliği için alınacak kararlarda, değiştirilmesi gereken yaklaşım ve yöntemlerde işbirliği yapabilirler. Tartışsalar da, bazı yerlerde uyuşamasalar da, çocuğun iyiliği söz konusu olduğunda fikir birliğine varabilirler.
Diğer yandan, çocuklarla ilgili sık ve çözümsüz tartışmalar karı-kocanın ilişkisinde altta yatan gerçek problemlerin üstünü örtmeye yarar. Karı-koca arasında yaşanan “nasıl anne-baba olunmalı”, “çocuk nasıl yetiştirilmeli”, “çocukla nasıl ilişki kurulmalı”, “çocuğa nasıl yaklaşmalı”, “çocuğa nasıl davranmalı” gibi konularda yaşanan tartışmaların çoğunlukla çocuklarla, çocuk yetiştirmedeki farklılıklarla hiç ilgisi olmaz.
Çocuklar ve çocuk yetiştirme karı-koca arasında problem haline geldiğinde aile içinde en çok şu kalıpları görürüz:
1. “Senin Çocuğun?” Kavgası: Sorunlu ilişkiler yaşayan karı-kocaların bir kısmı çocuklarıyla ilgili ortak bir hayali paylaşırlar. Çocuklarından benzer şeyleri beklerler. Çocuk onların hayalini gerçekleştirdiği, beklentileri karşılayabildiği sürece her şey yolunda gider. Ancak, herhangi bir nedenden dolayı çocukları anne-babasının beklentilerini karşılayamazsa, bu karı-kocalar evliliklerindeki problemleri çocuk üzerinden tartışmaya başlarlar. Genellikle de çocuklarının beklentilerini karşılayamamasının sorumluluğunu eşlerine yükleyerek, onları suçlamaya başlarlar. Bu karı-kocaların arasında “bu çocuk senin yüzünden böyle oldu”, “çocuk aynı sana/senin ailene benzedi”, “sen şöyle davransaydın, bu çocuk da böyle olmazdı” gibi suçlamalar duyulmaya başlanır. Doğaları gereği bu tartışmaların bir çözümü bulunamaz.
2. “Saçını Süpürge Eden Ebeveyn” Kavgası: Problemli evlilikleri olan karı-kocalardan bazılarında eşlerden biri, eşinden yeterli yakınlığı göremez. Evlilik ilişkisinden yeterli duygusal tatmini bulamaz, bu ilişkiden beslenemez, eşinin uzaklığından rahatsız olur. Bu kişinin eşiyle ilişkisine dair endişesi çok yüksektir. Genellikle kocasıyla ilişkisinde yaşadığı yetersizlik ve yalnızlık, duygularını bastırmak, duygusal tatmin arayışını çocuğuyla gidermek isteyen kadınlarda görürüz bu kalıbı. Anne çocuğa fazlaca yaklaşır, çocukla ilgili konularda fazlasıyla sorumluluk alır, çocuğun hayatına fazlaca girer. Çocuğuyla ilgili konular hayatının merkezindedir. Çocuğun her tavrını, her davranışını gereksiz yere fazlasıyla detaylı inceler. Annesinin kaygısını hisseden çocuk da, annesini rahatlatabilmek için annesine fazlaca yaklaşır; hayatını annesini memnun etmek üzere yaşamaya başlar. Babasından gittikçe uzaklaşır ve annesinin mutsuzluğundan babasını sorumlu tutmaya başlar. Anne bir yandan çocuğuyla yakınlığında duygusal ihtiyaçlarını doyururken, diğer yandan evliliğindeki sorunlardan kaynaklanan stresini azaltır. Bu arada eşlerinin babalık yapma şeklini, çoğunlukla da çocuğun yanında eleştirmeye başlar. Eşini uzak olmakla, çocuğa karşı ilgisiz olmakla, yetersiz kalmakla, sorumsuzlukla suçlarlar. Aslında çocukla ilgili bu yakınmalarının altında yalnız bırakıldığını, tatmin olmadığını, eşinin kendisini reddettiğini anlatmaya çalışır. Bu ilişki kalıbında nadiren de olsa “saçını süpürge eden ebeveyn” babadır. Evlilik ilişkisi yetişkinlerin dünyasına aittir ve çocuklar buradaki sorunları anlayamazlar. Bu tip kavgalarda çocuğun anne-babasının ilişkisinden doğan kaygısı arttıkça, çocukta problemler ve çeşitli psikosomatik hastalıklar görülmeye başlanır
3.“Sorumsuz Ebeveyn” Kavgası: Çocuğuyla yakınlaşarak evliliğindeki problemlerin üstünü örten ebeveynin çocuğuyla ilişkisi öyle yakın ve iç içedir ki, diğer ebeveyne çocukla ilişki kurabilmesi için yer kalmaz; anne/çocuk ya da baba/çocuk ilişkisi içine girmeyi başaramaz. Bazen de evliliğindeki sorunları görmemek için evinden, ailesinden, çocuğundan uzaklaşmaya başlar. Bu noktada evliliğinde yaşadığı sıkıntıyı işiyle, arkadaşlarıyla, bir sevgiliyle, başka uğraşlarla ya da davranışlarla gidermeye çalışır. Bu kalıbın içine daha çok erkekler girmekte ve “sorumsuz baba” olarak görülmektedirler. Bu babalar çocuklarında gördükleri her sorunun kaynağını eşleri gibi yaşarlar. Çocuklarının tavır ve davranışlarını, kişilik ilişkilerini eşlerine ve eşlerinin ailesine benzetmeye başlarlar. Neticede çocuklarıyla aralarındaki mesafe gittikçe fazlalaşır. Çocuk bir ebeveyninden (genellikle de babasından) mahrum kalır. Bir yandan mahrum kaldığı ebeveynini aileye geri kazandırabilmek, diğer yandan anne-babasını birbirine yaklaştırmak isteyen çocukta sıklıkla problemler görülür. Çocuktaki problemi çözmek için karı-koca ortaklık yaparlar ve çocuklarındaki problemler için doktorlara ya da terapistlere başvururlar. Karı-koca arasındaki sorunu kabul etmediği sürece çocuklardaki problemler nadiren çözülür.
Sağlıklı bir karı-kocalık ilişkisi olan ailelerde çocuk hem annesiyle hem de babasıyla farklı ve özel bir ilişki kurar. Diğer yandan sağlıklı ilişkilerin yaşandığı ailelerde, karı-kocalık ile anne-babalık birbirinden ayrı tutulur. Karı-kocalar, karı-koca oluşlarını, çocuklarıyla kurdukları ilişkilerinden ayrı tutabilirler. Bu ailelerde karı-kocalar, anne-babalık işlevlerini ve görevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirmek için evliliklerini duygusal olarak besler; karı-kocalık ilişkilerini tatminkar tutmayı sağlamanın, birbirleriyle özel ve yakın bir ilişki kurabilmelerinin yollarını bulurlar. Buna rağmen, karı-kocalık ilişkilerinin bitirme kararı alsalar dahi evliliklerindeki olumsuzlukları çocuklarına ve anne-baba oluşlarına yansıtmamayı başarırlar. Her halükarda bilirler ki, karı-kocalıkları bitse bile, çocukları için anne-babalıkları devam edecektir.
Tüm çabalamalarınıza rağmen halen daha ters giden bir şeyler seziyor ve üstesinden gelemiyorsanız bireysel olarak veya çift olarak bir evlilik terapistinden mutlaka yardım alın.