Tag Archive : mutsuz ilişki

Sağlıklı bir ilişkiye sahip olmak aslında sandığınızdan daha kolaydır. Evliliğin iyi olması ve kötü olması tamamen çiftlerin uzlaşabilmeleri ile ilgilidir. Eşler genellikle şöyle düşünür “değişmesi gereken kişi eşim, ben değil”. “Haksız olan o, ben haklıyım.” Bu yanlış bir zihniyettir aslında. Bir insanı değiştirmek çok zordur, hatta imkânsızdır. Dolayısıyla evliliklerde de herkes kendini değiştirmekten sorumlu olmalıdır, eşinizi değiştirmeyi unutmalısınız. Evlilik karşılıklı etkileşimdir. Karşı taraf size karşı hoşlanmadığınız bir davranışta ya da söylemde bulunuyorsa, öncelikle bakmanız gereken sizin buna nasıl katkı sağladığınızdır. Bu yazıda amaç kocaların, karılarıyla iyi gitmeyen ilişkilerinde neler yapabileceklerine dair tavsiyelerde bulunmaktır.

Peki neler yapılabilir?

1-Dinleyin ve sorular sorun: Karınız size bir şey anlatıyorken, onu can kulağı ile dinleyin ve anlamaya çalışın. Sadece size neyi aktarmaya çalıştığına odaklanın. Bunun bir bilmece olduğunu düşünün ve cevapları da zaten anlatılanın içinde olacak. Eğer anlamadıysanız, sorular sorun, eşinizin bakış açısını anlamaya çalışın. Bunun için dinleyin ve sorgulayın. Çünkü genelde eşler birbirlerine söyledikleri şeyi evet duyarlar ama anlamazlar. Sadece tartışmanın üstesinden gelmeye çalışırlar. Unutmayın ki; kadınlar anlatmak, konuşmak isterler ve anlaşıldıklarını görmek isterler.

2-Ona hediye almak yerine, onunla anı biriktirmeye çalışın: Evet, çoğu kadın mücevherleri sever, ama aynı zamanda eşiyle birlikte anı biriktirmeyi de sever. Eşinize olan sevginizi bir yüzük veya kolye satın alarak anlatmak yerine, ikinizin birlikte keyif alabileceği bir etkinlik planlayarak ta anlatabilirsiniz. Mesela dans dersleri almak, birlikte yemek kurslarına gitmek, fotoğraf çekmek, birlikte eğlenebileceğiniz bir konsere gitmek gibi. Aslında etkinliğin ne olduğu değil, o şeyi birlikte yaptığınız gerçeği onu özel yapan şeydir. Birlikte bir şeyler yapmak satın alabileceğiniz herhangi maddi bir şeyden daha büyük bir bağ oluşturacaktır aranızda.

3-Onların rahatlaması için bir şeyler yapın: Bazen her şeyin etrafımızda dönmediğini unutuyoruz. Karınız bazen sizinle ilgisi olmayan bir şeylere üzülebilir, kendisini üzerindeki sorumluluklar yüzünden stresli hissedebilir, yorgun hissedebilir. Eğer onu yoran çocuklarsa, siz çocukları alıp bir yerlere götürebilir onları oyalayabilirsiniz ve eşiniz de bu sırada kendisine vakit ayırabilir. Eğer yorgunsa ona bir masaj satın alabilirsiniz veya siz yapabilirsiniz. Burada önemli olan şey onun ruhunu ve bedenini biraz rahatlatmasına olanak tanımaktır.

4-Konuşmadan önce düşünün:  Bazen herkes gibi sizde bir şeylere üzülebilir, stresli veya öfkeli olabilirsiniz. Bu eşinizle ilgili olabilir veya olmayabilir. Böyle durumlarda bazen eşimize söylemememiz gereken şeyleri söyleriz ve sonrasında çok geç kalmış oluruz. Söylenmesinin kötü olacağını bilirsiniz ama söylersiniz. Böyle durumlarda özellikle tartışmalarda, bir şey söylemek üzereyken, sadece derin nefes alın, kendinize “bunu söylemem duruma ne fayda sağlayacak” diye sorun. Kısacası düşün,konuş ve mutlu ol.

5- Harekete geçin: Bu en önemli adımdır. Yapılması gereken bir şeyler varsa bunları sana söylenmeden önce yap. Bulaşıkları yıkamak, çöpü atmak, duvara asılacak bir tabloyu asmak vb. şeyler. Yapılacak şeyleri ertelemeyin ve harekete geçin. Göreceksiniz ki birkaç hafta sonra eşiniz bunları gördükçe daha mutlu olacak, sizi takdir edecek, size teşekkür edecek. Ve takdirini göstermek için o da daha çok şeyler yapmaya başlayacak.

Bunların hepsini yapmak mutlu bir evliliğe giden adımlardır, bunları günlük yaşamınıza uygularsanız emin olun ki evliliğiniz doğru ve mutlu bir yöne gidecektir. Kendiniz ve ilişkiniz hakkında daha iyi hissetmeye başlayacaksınız. Daha iyi bir ilişki için eşinize ve kendinize taahhütte bulunmanız gerekir. Bunları birkaç gün yapmakla her şeyin düzeleceğini sanmayın, tabi ki istikrarlı bir şekilde devam etmek gerekir. Dinlemeyi, düşünmeyi ve harekete geçmeyi unutmayın.

 

Mutsuz giden, zarar görülen bir evlilik neden bitirilemez?  Bir insan kocasından, karısından, sevgilisinden neden ayrılamaz? Etrafımızda sıklıkla duyduğumuz, gördüğümüz bir durumdur aslında. Kadın/erkek fiziksel veya duygusal olarak şiddet görüyordur ayrılamıyordur, aldatılıyordur ayrılamıyordur. Aslında başka bir yerlerde, başka hayatların hayallerini kuruyorlardır. Fakat buna rağmen ayrılık fikrini ciddi olarak düşündüklerinde elleri buz kesiyor, kalpleri deli gibi çarpıyor, içlerini tarifsiz bir korku kaplıyordur. Tam da ayrılığı konuşmaya karar vermişken birden ilişkilerinin aslında çokta kötü olmadığını, belki bir şans daha vermek gerektiğini düşünüyorlardır. Aslında ilişkide yaşanacak bir şey, konuşulacak bir konu kalmamıştır. Çiftler aynı ev içerisinde farklı yerlerde oturup, farklı şeylerle uğraşıyor ve birbirlerine öfke duyuyorlardır.

Bir çocuk hayatının ilk 4-5 yılında ebeveynleriyle olan ilişkisinde, korku duyulan, zarar veren davranış biçimlerinin yaşandığı, sevgi ve ilgi eksikliği yaşadığı, temel gereksinimlerinin karşılanmadığı, yoksunluklarla dolu deneyimler yaşadıysa bu durum çocuğun normal bir şekilde gelişimini engelleyecek bir takım bozuklukların ortaya çıkmasına sebep olur. Çünkü erken dönemde olumsuz ilişki deneyimlerinin yaşanması travmatize edici olabilir ve bu da bazı ruhsal bozuklukların ortaya çıkmasına sebep olur. Bu ruhsal bozuklukların ortak noktası çocuğun ebeveynlerine güvenli olmayan bir bağlanma geliştirmiş olması ve bunun sonucunda da ortaya çıkan terk edilme korkusudur.

Ebeveynler çocuklarıyla güven verici bir temel üzerine ilişkilerini oturtamazlarsa ve çocuklarının gereksinimlerini gideremezlerse bu çocuk için endişe verici ve güvenli olmayan bir bağlanmanın oluşmasına sebep olur. Güvenli olmayan bu bağlanmada, kişinin yetişkinlikte yaşayacağı ayrılma ve terk edilme korkularını yaşamalarına sebebiyet verir. Bir çocuğun yaşantısının ve davranışlarının normal gelişim çizgisi şu şekilde olmalıdır. Ebeveynle kurulan güvenli bir bağlanma ve bu bağlanmanın adım adım çözülerek çocuğun yavaş yavaş bireyleşmesi ve bağımsızlığa yavaş yavaş erişilmesi doğrultusunda olmalıdır.

Güvenli olmayan bir bağlanma sonucunda , kişi erişkinlik hayatında gerçek veya hayali bir ayrılıkla karşılaştığında kaybetme korkusu veya terk edilme dehşeti yaşar. Kişi bayılacakmış gibi olur, kalbi çarpar, nefesi daralır, eli ayağı titrer, ne yaptığını bilemez bir hale gelir. Bunun sebebi çocuklukta yaşanan deneyimlerde yatar. Kişinin daha ilk yıllarıyla ilgili anıları yoktur. Çocuğun o zaman hissettiklerini söze dökme gibi bir becerisi henüz gelişmemiştir. Bu nedenle çocukların o zamanlar yaşadığı terk edilme korkuları belleklerine duygu olarak depolanır. Erişkinlik hayatında bir olayla karşılaştıklarında, belleklerine depolanan bu duyguları anımsar ama bunların neden kaynaklandığına dair somut bir şey hatırlayamazlar. Erişkin hayatında yaşadıkları olay sadece o zaman depolanmış olan dehşet ve korku duygularının ortaya çıkmasına neden olur, fakat buna sebep olan geçmişteki olayın ne olduğunu anlayamazlar. Bu yüzden birliktelik yaşadıkları kişiden ayrılma olasılığının her ortaya çıktığı an, eskiye dair yaşadıkları travmayla ilgili duygularını canlandırır ve dolayısıyla  kaybetme korkusu, terk edilme paniği, aciziyet duygusu, çaresizlik gibi duyguları abartılı bir şekilde yaşamasına sebebiyet verir.  Kişi bu duyguların tekrar ortaya çıkmasından korktuğu için ilişkilerine bitmişte olsa son vermek istemez  ve yaşadıkları tüm mutsuzluklara rağmen ilişkilerini sürdürmek için ellerinden gelen her şeyi yapar. Hayatında güvenli olan bir bağlanmayı yaşamamış olan bu bireyler birlikte olduğu kişi ve yaşadığı ilişkiye haddinden fazla değer verirler. Şimdiye kadar yaşayamamış oldukları ve hayalini kurdukları ilişki, bedeli her ne olursa olsun yaşanacaktır. Bunun arkasında ebeveynleriyle yaşanamadan kalan, güvende olma hissinin olmadığı, doyum, takdir, ilgi, şefkat, kabul görme gibi duyguların yaşanamadığı, yakınlık ve sevgi gereksinimlerinin karşılanamadığı bir ilişki yatıyordur.  Bunları yaşayamamış olan birey, erişkinlik hayatında birlikte olduğu sevgili veya eşe haddinden fazla değer verecek ve ne olursa olsun, mutsuz bir ilişkiden dahi kopmak istemeyecektir. Çünkü bu kişiler için ayrılık demek en önemli tatmin kaynağının ortadan kalkması demektir.

Bunun yanı sıra çocuğuna kendini ifade etme olanağı tanımayan, kendisinden ayrılıp birey olma izni vermeyen, aslında çok seven fakat sevgisiyle çocuğun soluk almasına izin vermeyecek kadar çocuğu boğan, kendisinin karşılanmamış gereksinimlerini karşılayacak kişi olarak çocuğunu gören bir ebeveyn-çocuk ilişkisinin yaşanması ve çocuğunda güven duygusunun gelişmesine izin verilmemesi de kişide kendi olmaktan korktuğu, sığındığı limandan ne olursa olsun bilinmezliğe açılmak istemeyecek bağımlı bir kişilik yapısına sebebiyet verecektir. Bu yapıya sahip olan bireylerde birlikte oldukları ilişki içerisinden, kendilerini emniyette hissettikleri için başka bir limana her ne olursa olsun açılmak istemeyeceklerdir.

Ergenlik döneminde çocukların en büyük ihtiyacı aileden uzaklaşmak ve kendi kimliğinin sınırlarını çizmeye çalışmaktır. Ama bu durum bizim toplumumuzda kabul edilebilecek bir durum değildir. Aile böyle bir durumla karşılaştığında, bu durumu makul karşılamak yerine nerede bir hata yaptığını sorgulamaya başlamaktadır. Bu da bağımlı bir kişiliğin adımlarındandır.

Bazı aileler içinse dış dünya tehlikelidir. Birlikte iç içe yaşamak, her şeyi kendi aralarında kurdukları bir dünya üzerinde halletmeye çalışmak onlar için güvenlidir. Fakat bilmezler ki bu durum yetiştirdikleri çocuğu dış dünyaya karşı güvensiz kılacak ve bu çocuğun yetişkinlik hayatında ailesine patolojik bir bağımlılık geliştirmesine sebep olacaktır.

Bunun yanı sıra bir başka yaşam ise, anne-baba sevgi üzerine kurulu bir ilişki yaşamıyordur veya baba kendi dünyasını dışarıda kurmuştur veya baba eşinin hayatından zamansızca çekip gitmiştir. Bu durumda anne evin içinde çocuklarıyla kalmıştır ve kendi yalnızlığını, gereksinimlerini çocuklarıyla karşılamaya çalışmaktadır, özelliklede erkek çocuğuyla.  Anne oğlunu kocasının yerine ikame edecek, tüm sorunlarını onunla konuşacak, kahvaltısını onunla edecek, akşam yemeğini onunla yiyecek, eşiyle ilgili sıkıntıları unutup oğluyla paylaşacaktır. Çocukları büyüdükçe endişeleri artacak ve özellikle oğlunun hayatına kızların girmesine çok ta hoşnut olmayacaktır.

Tüm bu yazılanları düşünürsek böyle geçmişleri olan bireylerin ne kadar mutsuz olurlarsa olsunlar ilişkilerini bitirebilmeleri çok zordur. Çünkü çocukluktan beri yaşadıkları bütün olumsuz yaşantıları kişinin adım adım peşindedir. Güvenli olmayan bağlanma yaşamış bireyler, bu yaşanamamış veya eksik kalmış ilişkinin hayalini ve özlemini kurdukları için, mutsuz ilişkilerinden ayrılamazlarken, ebeveynleriyle bağımlı ve içi içe ilişkiler yaşamış olan bireyler de, kendilerini güvensiz ve tedirgin hissettikleri, ayrışmalarına müsaade edilmediği için ve dolayısıyla yalnız kalmaktan korktukları için ne olursa olsun mutsuz oldukları bir ilişkiden kopamazlar tıpkı anne-babalarından ayrılamadıkları gibi…